KURUMSAL
CUMALİ AKPINAR Yazarın Tüm Yazıları
SAÄžLIK PERSONELÄ°
KABÄ°LE TAASSUBU-3
Türkler tarih boyunca teÅŸkilatçı bir millet olmuÅŸlardır. Bu yüzden devletleri yıkıldığı zaman yeni devletler kurmayı baÅŸarmışlardır. Hür yaÅŸam ÅŸeklini benimsemiÅŸlerdir. Tarihte Köle olmadıkları gibi köle de edinmemiÅŸlerdir. Devleti yönetirken dönemlerinin hukuk sistemi olan Töre’nin kurallarının dışına çıkmamaya çalışmışlardır. Toy isimli meclisleri ile devlet yönetimine katkı sunmuÅŸlardır.
Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ederken Fars kültüründen, Ä°slam dinine girdikten sonra ise Arap Kültüründen etkilenmiÅŸlerdir. Ancak Türkler, millet olma ÅŸuuruna çok erken ulaÅŸtıkları için gerek Orta Asya’da yaÅŸarken, gerekse Orta Asya’dan göç ettikten sonra büyük devletler kurmayı baÅŸarmışlardır.
Araplarda ise kabilelerden oluÅŸan ÅŸehir devletleri ancak Hz. Muhammed döneminde devlet yapısına dönüÅŸmüÅŸtür. Araplarda millet olabilme ÅŸuuru Emeviler döneminin sonlarında ancak gerçekleÅŸebilmiÅŸtir. Abbasiler’den sonra ise güçlü bir devlet kuramamışlardır.
Hz. Muhammed(s.a.v), Medine merkezli kurduÄŸu Ä°slam Devletinde kabile anlayışına dayalı bir yönetim takip etmemiÅŸtir. Hz. Muhammed’in vefatından sonra Müslümanlar arasında devlet baÅŸkanı olan Halifenin Mekkelilerden mi yoksa Medinelilerden mi olması gerektiÄŸi konusunda tartışmalar yaÅŸanmıştır. Burada Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Halife’nin Mekkelilerden seçilmesi gerektiÄŸini söyleyince istiÅŸare ile Hz. Ebu Bekir Halife seçilmiÅŸtir.
Hz. Ebu Bekir, Halife olduktan sonra ilk icraatlarından biri Ä°slam dininden çıkan bazı kabilelerin tekrar Ä°slam dine dönmelerini saÄŸlamak olmuÅŸtur. Ä°slam dininden ayrılan bu kabilelerin ayrılış sebeplerinden biride yine ‘kabilecilik’ düÅŸüncesinden kaynaklanan çıkar ve menfaat meseleleridir.
Hz. Ömer halife seçildikten sonra, o da Hz. Ebu Bekir gibi kendi kabilesi üzerinden devleti yönetme gibi bir uygulama yoluna gitmemiÅŸtir. Zaten Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kabileleri Mekke’de büyük kabilelerde deÄŸildi. Yani akrabalık bağına göre devleti yönetme fikrini doÄŸru bulmadıkları gibi bunu uygulamak isteseler de kabileleri bu güce sahip deÄŸillerdi. Hz. Ömer’de Hz. Ebu Bekir gibi Ä°slam Devleti sınırları içerisinde yaÅŸayan kabileler arasında denge politikası izlemiÅŸ ve onlara, bireysel çıkarları yerine Ä°slam dininin evrensel ilkelerine baÄŸlı kalmalarını hatırlatmıştır. Hz. Ömer HalifeliÄŸi döneminde Hz.Osman ve Hz. Ali’ye ‘Sizler büyük kabilelere sahipsiniz, eÄŸer benden sonra Halife seçilirseniz kabilelerinizi bu devletin başına bela etmeyin’ sözünü söyleyerek bu konuda ki kaygılarını da dile getirmiÅŸtir.
Hz. Osman Halife olduktan sonra kendi kabilesi olan Ümeyye OÄŸulları üzerinden devleti yönetme siyaseti uygulamıştır. Bu durum kabile taassubundan sıyrılamayan Müslüman halk arasında huzursuzluÄŸa sebep olmuÅŸtur. Sınırları her gün biraz daha geniÅŸleyen Ä°slam Devletinde kutuplaÅŸmalar baÅŸlamıştır.
Hz. Ali’nin halife olmasıyla uzun yıllar devlet yönetiminden uzak tutulan HaÅŸimoÄŸulları ve Medineliler (Evs ve Hazrec kabilesi) devlet yönetiminde önemli görevlere getirilmiÅŸlerdir. Bu dönemde Ä°slam Devletinin çatısı altında yaÅŸayan Müslümanlar üçe gruba ayrılmışlardır. Birincisi, Hz. Ali’nin yanında yer alanlar, ikincisi akrabaları olan Hz. Osman’ın katillerinin bulunamadığı gerekçesi ile ‘Yönetemiyorsun’ algısı oluÅŸturup, HalifeliÄŸi Hz. Ali’den almak isteyen Ümeyye OÄŸullarının lideri Muavi’nin yanında yer alanlar ve üçüncü olarak, Hz. AyÅŸe, Hz. Talha ve Hz.Zübeyr’in yanında yer alanlar olmuÅŸtur. Bu gruplaÅŸmaların birçok nedeni olsa da bu üç gruba destek verenlerin destek olma nedenlerinden biri de altında çıkar ve menfaat iliÅŸkisi yatan kabile taassubudur.
Muaviye Halife olduktan sonra o da ilk zamanlar Hz. Ömer gibi kabileler arasında denge kurma politikası izlemiÅŸ ancak otoritesini tam oluÅŸturunca yine kendi kabilesine devlet kadrolarında yer vermeye baÅŸlamıştır. OÄŸlu Yezid ise Halife olduktan sonra bu çıtayı daha da yukarılara taşımıştır. Ümeyye oÄŸulları ve onları destekleyen kabileler devlet kurumlarına yerleÅŸtirilmiÅŸlerdir.
Arap geleneÄŸinde savaÅŸlar mübareze yani teke tek vuruÅŸma ÅŸeklinde baÅŸlardı. Yani her iki tarafın bir kaç yiÄŸit savaÅŸçısı meydana çıkar ve teke tek vuruÅŸurlardı.
Bedir Savaşı baÅŸlamadan önce de bu uygulamaya gidilmiÅŸtir. Mekkeli müÅŸriklerin safında ki en iyi üç savaÅŸçı Yezid’in kabilesi olan Ümeyye oÄŸullarından seçilirken, Müslümanlardan seçilen üç savaÅŸçı Hz. Muhammed’in kabilesi olan HaÅŸimoÄŸllarından seçilmiÅŸtir. HaÅŸimoÄŸullarından seçilenler Hz. Hamza, Hz. Ali ve Ubeyde b. Haris; Ümeyye oÄŸullarından olan üç müÅŸrik’i Bedir savaşı öncesinde ki bu vuruÅŸmada öldürmüÅŸlerdir. Kerbela’da Hz. Hüseyin ÅŸehid edildiÄŸinde, Bedir de öldürülenlerin akrabası olan Yezid, ‘Bedrin intikamını aldık’ diye bu yüzden demiÅŸtir.
Yani kabile taassubunun olumsuz yönlerini ortadan kaldıran Ä°slam Dininin mesajları doÄŸru anlaşılmadığı için bu konuda Ä°slam öncesi cahiliye uygulamalarına geri dönülmüÅŸtür. Arap kabileleri Irak’tan Horosan ve Maverraünnehir bölgesine ve Kuzey Afrika’dan Ä°spanya’ya göç ettiklerinde kabile kinlerini de yanlarında götürmüÅŸlerdir.
Orta Asya’da yaÅŸayan Türklerde de sülaleler arası çatışmalar uzun yıllar sürmüÅŸtür. Bir birlerini Türkler olarak deÄŸil de; Özbekler, kazaklar, Tacikler ve Uygurlar olarak isimlendirmiÅŸlerdir. Sovyetlerin hüküm sürdüÄŸü dönemlerde Ä°slam dininin esasları yanında Türk Kültür ve geleneÄŸi de Orta Asya Türklerine unutturulmaya çalışılmıştır.
Olumlu yönleri ile yaÅŸatılması gereken kabileciliÄŸin, tarih boyunca ‘geçmiÅŸi sırf kendi geçmiÅŸimiz diye taklit etmek’ gibi olumsuz yönleri bir türlü düzeltilememiÅŸtir. Günümüzde bir Köy Muhtarı seçileceÄŸi zaman bile bu kiÅŸi, bu iÅŸi hakkıyla yapabilir mi? Hizmet getirirse bunu kendine akraba olanlar ve olmayanlar(buna kendine oy verenler ve vermeyenlerde eklenebilir) ÅŸeklinde bir ayrım yapmadan herkese eÅŸit ÅŸekilde sunabilir mi? gibi soruları çoÄŸu zaman kulak ardı edilmektedir. Seçilecek adayın akrabamız olması ya da olmaması tercihimizi belirlemek için yeterli görülmektedir.
‘Muhtarlık bizden çıkmamalı’ düÅŸüncesi bir türlü aşılamamaktadır. Kendimizce ya da yakınımızca satın alınan bir bahçe ya da baÅŸka bir mal varlığı ‘düÅŸman çatlatma’ yöntemi olarak genç nesillerin zihinlerine şırınga edilmeye devam etmektedir.
Devlet Kurumlarına, özel ÅŸirketler üzerinden alınıp çalıştırılacak üç beÅŸ kiÅŸiden biri, Köyün ya da mahallenin bir garibanı deÄŸil de mutlaka ‘kendi yakınımızdan olmalı’ düÅŸüncesi hala sürmektedir. Bal tutan parmağını yalar sözünde ki bal’ı tutanlar sadece parmağını yalamakla kalmıyor maalesef. Bu durum toplumda birlik ve beraberliÄŸi bozduÄŸu gibi kutuplaÅŸmayı da artırmaktadır.
Ä°slam dini, din kardeÅŸliÄŸi temelinde kabileleri organize ederek bir devletin idaresi altında toplamıştır. Bu uygulamadan zamanla geri adım atılması KabileciliÄŸin, olumsuz yönlerini içinde barındırarak günümüze kadar ulaÅŸmasına neden olmuÅŸtur.